bulbulabilirsen50

İkinci Ulusal Mimarlık Akımı

Ana madde: İkinci Ulusal Mimarlık Akımı
İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik olumsuzluklar, savaş dolayısıyla yurtdışından gerekli yapı malzemelerinin getirilememesi gibi zorlukların yaşandığı ve de 1940’lı yıllarda başlayıp 1950’lerde de devam eden bu döneme İkinci Ulusal Mimarlık Akımı denmektedir.[7] Bu dönemi "Yeni Yöreselcilik" olarak niteleyen mimarlık eleştirmenleri de vardır.[3]
Her millî mimari fenadır fakat her iyi mimari millîdir.
—Bruno Taut, Mimari Bilgisi, 1938[23]
Bu dönemde tıpkı Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nda olduğu gibi Osmanlı mimarisi ve özellikle Selçuklu yapılarının mimari özellikleri baz alındı. Bu iki mimari anlayışa ek olarak Türk konut mimarlığının özellikleri de bu akımın uygulayıcıları tarafından kullanıldı.[24] Ağırlıklı olarak klasik Osmanlı formlarını kullanan Birinci Ulusal Mimarlık Akımı zamanında zamanının gerisinde kaldığı eleştirileri almış olsa da, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı bu şekilde bir eleştiriye pek maruz kalmadı. Bunun en önemli nedenlerinden birisi modern mimarinin öğelerinin ikinci üslupta daha yaygın kullanılmasıydı. Kolay monte edilebilen hafif taşıyıcı sistemler ve mekânlara daha fazla güneş ışığı sağlayan geleneksel ahşap ev mimari öğeleri, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı uygulayıcıları tarafından sıklıkla kullanıldı.[3]
1930'ların ortalarına doğru Batı ülkelerinde de olduğu gibi modern mimari yerine tarihle kurulan ilişkinin öne çıktığı görülüyor. Mimarlık tarihçileri bu dönemi 2. Ulusal Mimarlık Akımı diye tanımlıyor. Türkiye'ye yansıyan bu akımda o dönemde Almanya'nın Türkiye'yle arasının iyi olmasının ve Almanca konuşan mimarların etkisinin olduğunu söylemek mümkün... Bu dönemde Türkiye'de de geleneksel ögelerden yararlanıldığı görülüyor. Ulusal mimarlığın ancak geçmişten gelen geleneksel köklerle yaratılabileceği düşünülüyor. Ulusal mimarlık politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel oluşumların özgün bağlamında sürekli değişen bir süreçte tekrar üretiliyor ve bilimsel ve biçimsel sınırlamaların yerine ancak bu tür bağlamsal bir çerçevede yorumlanabiliyor. Ulusal kimliğe yüklenen tüm anlamlara rağmen mimari üretim aslında uluslararası bir karaktere sahip. 1930'ların ve 1940'ların mimari üretimi ulusalı yaratma çabasının aslında ne kadar uluslararası bir çaba olduğunu açıkça örnekliyor.
—2 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen "Türkiye'de Ulusalcılık ve Mimarlık" adlı sempozyumda Doç.Dr. Elvan Altan Ergut’a ait "Ulusalcılığın Çeşitlenen Yüzleri ve Mimarlık" başlıklı konuşmasından alıntı.[25]
1940’lı yıllarda dünyada da yaygınlaşan milliyetçilik akımlarının etkisiyle yerini daha ulusal akımlara bırakması hususu ile ilgili en somut örneklerden birisi Ankara’da yer alan eski Sergi Evi’dir.[3] Şevki Balmumcu tarafından 1933 ile 1934 yılları arasında inşa edilen Sergi Evi, özgün hâliyle Sovyet Yapısalcılığı stiline yakın bir tasarım idi. Başka yorumlara göre bu tasarım aslında De Stijl stilinde bir yapı idi.[26] Ancak yapı Paul Bonatz tarafından yeniden tasarlandı ve Ankara Opera Sahnesi olarak 1948’te tekrar kullanıma açıldı.[27] Günümüzde Ankara’da kullanımda olan tek opera salonu olan bu binanın ilk modernist çizgileri tamamen klasikleştirilmiş, revaklar, takılar ve süsler ile İkinci Ulusal Mimarlık Akımı üslubuna uygun hale getirildi.[28]
İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın temsilcilerinin başında Sedat Hakkı Eldem[29] ve Emin Onat gelmekteydi. Ayrıca Bruno Taut da bu akımla özdeşleştirilmiş tasarımlar gerçekleştirdi. Sedat Hakkı Eldem ile Emin Onat’ın birlikte yapmış olduğu tasarımlar arasında en tanınmışı İstanbul Üniversitesi'ne ait Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi binaları (1944-1952) ve İstanbul Adalet Sarayı (1949) binasıdır. İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi yapılarının en belirgin özellikleri simetriye önem vermesi ve anıtsal olmalarıdır. Bu yönüyle dönemin totaliter rejimlerinin sonucu olan Faşist mimarisi veya Nazi mimarisi öğelerini taşısa da, saçakları gibi bir takım mimari öğeleri ile Osmanlı konut mimarisine referans vermektedir.[14] İstanbul Adalet Sarayı projesi ise her ne kadar modern mimarlığın özelliklerini taşıyan bir yapı olsa bile yine de İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın en son uygulanmış örneği olarak da kabul edilmektedir.[30]
Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular’ın ortak tasarladığı bir proje olan ve Şişli’de yer alan İstanbul Radyoevi (1945) bu akıma örnek başka bir yapıdır. İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nda yaygın olan simetri kullanımı ve anıtsallık kavramlarınının uygulandığı daha anıtsal iki örnek mevcuttur. Bunlarda ilki Feridun Kip, Doğan Erginbaş ve İsmail Utkular’ın tasarladıkları ve 1954 ile 1960 yılları arasında inşa edilen Çanakkale Şehitleri Anıtı’dır.[31] Diğeri ise Emin Halid Onat ve Ahmet Orhan Arda tarafından tasarlanmış olan 1944 ile 1953 yılları arasında inşa edilen Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrinin yer aldığı Anıtkabir’dir.
Dönemin üslubunu yansıtan diğer örnekler Sedad Hakkı Eldem tarafından 1939 yılında tasarlanmış Uluslararası New York Sergisi'ndeki (EXPO 39 New York) Türkiye Pavyonu[32][33] ve Vasfi Egeli tarafından tasarlanıp 1945 ile 1949 yılları arasında inşa edilmiş Şişli Camii’dir.
Bugün 83 ziyaretçi (132 klik) kişi burdaydı!
Tüm Haklarımız Saklıdır.

Online Sayaç Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol