bulbulabilirsen50

Harekat ordusu

Hareket Ordusu ittihatçıların, 1909 yılında, 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak için, Selanik'ten Mahmut Şevket Paşa komutasında ve Mustafa Kemal'in kurmay başkanlığında [kaynak belirtilmeli]İstanbul'a gönderdikleri ordudur. 3. Ordu bünyesinde hazırlanan ve gönüllülerden oluşan bu birliğe Hareket Ordusu adını, erkânıharp yüzbaşı Mustafa Kemal koymuştur.[1]
II.Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 Temmuzundan bu yana iktidarı denetleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı bir tepki doğmaya başlamıştı.
Her devrimin karşı devrimini doğuracağı tezini adeta kanıtlayan olaylar 13 Nisan 1909 tarihinde "31 Mart Vak'ası" olarak nitelendirilen (dönemin rumi takvimine göre) gerici ayaklanmayı doğurmuştu. Ayaklanmada yabanci istihbaratlarin izleri de görülmekteydi.
12 Mart 1909 günü cuma selamlığından dönen askerler Taşkışla'daki koğuşlarında sarıklı, sakallı birtakım hocaların erata vaaz vermekte olduklarını görürler. Bunların ne aradıklarını sorduklarında Hassa Ordusu Kumandanlığı'nın emriyle geldikleri söylenir. Oysa sorumlu komutanların bu emirden haberleri yoktur.
Derken 31 Mart günü gelir. Bir paşa çıkar askerin karşısına, kendilerine padişahın fermanı gereği bundan sonra siperlikli şapka giyileceğini söyler. Aslında paşa da, yanındaki subaylar da sahte üniformalar giydirilmiş İttihat ve Terakki yöneticileridir. Bir yandan dinî telkinle şişirilen askere, 'gavur işi' şapka giydirmek; senaryo askeri sokağa dökmek üzerine kuruludur.
Nitekim Mustafa Turan'ın da içinde yer aldığı 7. Alay bandosu "Ey gaziler, yol göründü yine garip serime" marşını çalarak Dolmabahçe yolundan Meclis'in bulunduğu Ayasofya'ya doğru yürüyüşe geçer. Araya karışan tahrikçiler tabancalarını çıkarıp havaya ateş etmeye başlarlar. Askerlere "Ne duruyorsunuz, sizler de ateş etsenize!" diye bağırırlar. Mavzerler havaya dikilir, ateş başlar, isyanın fitili tutuşmuştur.[2]
İnsan seli Galata Köprüsü'nü kaplar önce, sonra Ayasofya'ya kadar uzanır. Beyaz sarıklı softalar askerin yolunu keserek "Müslümanlık elden gidiyor, şapka giydireceklermiş, Şeriat isteriz" şeklinde bağrışırlar. Bu arada Meclis civarında silahlar patlar. Hüseyin Cahit (Yalçın) zannettikleri Şekip Arslan adlı Lazkiye milletvekili yanlışlıkla öldürülür. İsyancıları yatıştırmak isteyen Adalet Bakanı Nazım Paşa pencereden nasihat vermek isterken vurulur. Yine yanlışlıkla: Vuranlar onu Meclis Başkanı Ahmet Rıza zannetmişlerdir! Fırsatçılar ise "Şûra-yı Ümmet" ve "Tanin" gazetelerinin matbaalarını tahrip ederler.
Deniz kuvvetleri de karışmıştır. Ali Kabuli Bey adlı Asar-ı Tevfik zırhlısı süvarisi sarayı bombalayacağı gerekçesiyle yaka paça Yıldız Sarayı'na getirilip Abdülhamid'in karşısına çıkarılır. O da Mabeyn penceresinden Bahriye Nezareti'ne götürülüp sorgulanmasını ister ve içeri girer. Bu sırada Ali Kabuli linç edilir.
31 Mart senaryosu başarıyla yürürlüğe konulmuş, başkent İstanbul tam anlamıyla kaosun içine yuvarlanmıştır.
Hareket Ordusunun çekirdeği Selanik'teki 3. Ordu birliklerinden oluşmaktaydı. Bunun yanı sıra "Bulgar çapulcular" da orduda görev almıştır. Ordunun baştaki kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa idi. Kurmay Başkanlığını ise Kolağası Mustafa Kemal Bey yapmaktaydı. İttihat ve Terakki Partisi'nin önde gelenlerinden Aziz Ali el-Mısri de bir müfrezeye kumandanlık yapmaktaydı.
23 Nisan günü Abdülhamid son cuma selamlığına çıkmadan önce subayları huzuruna davet eder. Onlara son bir konuşma yapar. Hareket ordusunun İstanbul'a girmek üzere olduğunu, kesinlikle çatışmaya girilmemesini tembihler ve şöyle devam eder:
"31 Mart günü okunan ferman benim değildir, bu hadise bazı düşmanlar tarafından tertiplenmiştir. Sizleri aldatmışlar, kötü emelleri için teşvik ve tahrik etmişler. Asker evlatlarım bunlara kesinlikle inanmasınlar. Kışlalarında sakin olsunlar, silah kullanmasınlar..."
O gün Abdülhamid 33 yıl sonra en sessiz cuma selamlığına çıkar. Askere resmi geçit yaptırmaz. Sessiz sedasız namazını kılar ve saraya döner.
Kışlaya döndüklerinde bir sürpriz karşılar askerleri. Avcı taburu subayları sırra kadem basmışlardır. Bir tek Albay İsmail Hakkı kalmıştır başlarında; o da askere sıkı sıkıya tembihler tahrike kapılmamalarını. Ancak 23 Nisan gecesi avcılar gizlice cephaneliğin kilitlerini kırarak silahları koğuşlarına taşırlar. Ertesi gün Hareket Ordusu şehre girmiş ve elinde cephane bulunan Avcı Taburları ile kıyasıya bir çarpışma başlamıştır. Taşkışla topa tutulmuş, kimi katları yıkılmıştır.
Binbaşı Hasan Enver Paşa görünür kapıda. Yanında Bulgar eşkıyası Sandinski vardır. Albay İsmail Hakkı, astı olan Enver Bey tarafından Bulgar eşkıyaları huzurunda tokatlanır. Albay da yüzüne tükürür Enver'in. Düşmanların yanında bir Türk askerine yaptığı bu hakareti "Seni utanmaz alçak" diye iade eder. Tabii sonu kurşuna dizilerek katledilmek olur bu şerefli askerin. Ardından Sandinski'ye döner Enver ve 'Hak etmedi mi?' diye sorar. Ardından suçlu olduğuna kanaat getirdiği askerleri teker teker süngületerek öldürtür. [3]
Ardından Yıldız Sarayı yağması başlar.
Bugün 71 ziyaretçi (108 klik) kişi burdaydı!
Tüm Haklarımız Saklıdır.

Online Sayaç Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol